21 Mayıs 2020 Perşembe

ÇOCUK DÜNYASINDA MASAL


Covid -19 sürecinde evlerimizde vakit geçirirken çok önceleri okumuş olduğum "Çocuklara ve Büyüklere Masallar" (Prof. Üstün Dökmen) adlı kitap gözüme ilişti. Bunun üzerine çocukken birçok kez dinlediğim ve okuduğum masalı zihnimden geçirdim. Kendi çocuklarıma defalarca anlattığım , anne bir daha anlat burada ne demişti? Okuduğum kitaplarda ise resimlere bir daha bakabilir miyim? Bunlar niye böyle çizilmiş, gerçekten kafası bu kadar büyük mü? Pinokyo yalan söyleyince gerçekten burnu uzadı mı? Benim burnumda yalan söylersem uzar mı? Bitmek bilmeyen sorular geldi…Hep beraber zaman içerisinde büyüdük ama içimizdeki çocuk halen çocuk olarak varlığını devam ettiriyor. (İyi ki…) Ben de masalların çocuk dünyasındaki pedagojik yerine değinen makalelerden yola çıkarak (Karatay, H(2007)(Dil edinimi ve Değer Öğretimi Sürecinde Masalın Önemi ve İşlevi) Öztürk A.O.(2007) (Masalları Uyutmak) Boratav P.N(2001)(Pertev Naili Boratav arşivi) biraz olsun sizlere katkı sunabilmek için bu yazıyı kaleme aldım.

Bireylerin yaşamlarını mutlu ve huzurlu geçirmelerinde çocukluk döneminde yaşananların etkili olduğu görülmüştür. Özellikle çocukluk döneminde dinlenen ve okunan masalların yaşamda kalıcı izler bıraktığı ve bireyin yaşamını şekillendirmede önemli roller üstlendiği bilinmektedir. Masallar geçmişten bugüne gelinceye kadar insanların eğitilmesine ve değerlerinin gelişmesine katkı sağlamıştır. Günümüz çocuklarına da önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Masallarda kullanılan anlatım dili bir takım özellikler taşır. Masalların bu özellikler sayesinde bireylerin iyi birer dinleyici olmasına, duygu, düşünce ve kavram dünyalarını geliştirmesine, topluma yararlı insan olmalarına, toplumsal değerler kazanmalarına katkıda bulunduğu söylenebilir.

Masal Nedir?

Masal, halkın hayal gücünden ve ortak bilincinden doğmuş, dilden dile aktarılarak kuşaktan kuşağa geçen, kahramanları “ kurt, peri (Emre, 2004)”, dev, cin, ejderha gibi olağanüstü varlıklar olan, gerçeküstü hikâyelerdir. Masalların inandırmak gibi bir iddiası olmadığına tamamıyla hayal ürünü ve gerçekle ilgisiz oluşuna dikkat çekilir. Bu özellikleriyle belki de ifade etmekte zorluk çektiğimiz iletileri net olarak anlatmamıza yardımcı olmaktadır.

Masalların Eğiticiliği

Masalların; çocuklarda iyi-kötü, güzel-çirkin, adaletli-adaletsiz, mutlu-mutsuz, doğru-yanlış vb. kavramları ayırt etme yetilerinin gelişmesine katkı sağladığı gözlenmiştir. Masal gerçeği ile hayat gerçeğinin, çoğu zaman çeliştiğini göreceklerse de çocuklara temelde sağlam değerler kazandırabilme özellikleri dikkate alınmalıdır. Tıpkı bizim çocukluğumuzda sorduğumuz ya da sorguladığımız gibi…( Ama ….amcada ya da teyzede, babamda bunu yapıyor o zaman o da kötü? Kötüyse neden yapıyor?... )

Masallar, anne-baba ile çocuklar arasında iletişim sağlamada önemli bir araçtır. Özellikle masallarda kullanılan dilin tekerlemelerden oluşması, akıcı ve heyecan verici olması iletişimi güçlendirmektedir. Masal bir yandan çocukların düşünce ve hayal dünyalarını zenginleştirirken bir yandan da onların kazanması gereken iyilik ,dürüstlük, çalışkanlık gibi değerlerin olaylar içinde kazanılmasını sağlar. Çocukluk döneminde edinilmesi gereken toplumsal değerlerin kazanılmasına bu şekilde yardımcı olarak çocuğun kişilik gelişimine katkı sunmaktadır.

Masallar , kültürün gelecek kuşaklara aktarılmasında bir araçtır.

Masalların , çocukların hayal gücünü , yaratıcı düşünme yeteneğinin geliştirilmesinde önemli bir yeri vardır.

Masalların dil gelişimine olan katkıları da yadsınamaz. Okul öncesinde dil becerilerinden dinleme-anlama ve konuşmayı öğretmek , kelime hazinesini ve merak duygusunu geliştirmek dil gelişimi ile ilgili başlıklar arasında yer almaktadır.

Bütün bu anlatılanların sonucunda masalların çocukların pedagojik gelişimlerine yardımcı olduğu bilinmektedir. Değerlendirmemi sonlandırırken bir noktada yapılan eleştirileri de dikkate almalıyız diye düşünüyorum. Son zamanlarda masallarımızın çoğunda çocuklarımızın kendi seçimleriyle iyi davranışı bulmasına müsaade etmiyoruz. O kadar çok tekrar yapıyoruz ki iletinin anlaşılmasıyla ilgili farkında olmadan masalların doğasını bozuyoruz. Bunu yapmaktan vazgeçmeliyiz. Çünkü çocukların pozitif dünya görüşü kazanmaları masallarla daha kolaydır.


Psikolog Gülşah Güven Ataşoğlu
Elan Vital Danışmanlık Merkezi
 0 536 562 60 88

20 Mayıs 2020 Çarşamba

OYUN TERAPİSİNDE ÇOCUK




Oyun Terapisine gelen çocukların çoğu; sorunların arasında zamanla kaybolmuş, ama gerçek çocuklardır. Bu çocukların sorunlu olarak tanımlanmalarının nedeni, saldırgan, kavga eden, rahatsız eden, gürültü çıkaran davranışlar sergilemelerinden kaynaklanır. Çünkü sadece kendisine değil onunla yakın ilişkide olan kişilere de (Anne-baba, öğretmen, bakıcı) sürekli yeni sorunlar çıkarırlar. Sorunlu olarak görülen bu çocuklar aslında her çocuğun hakkı olan sevgi, saygı, güvenlik ve mutluluk duyguları kendilerine bir parça olsun gösterilmemiş, mutsuz ve çaresiz çocuklardır. Aslında savunmasız ve en zor durumda olanlardır. Sorunları vardır ama bunları nasıl çözebileceklerini bilemezler. Gerginliklerini saldırgan ve kavgacı davranışlarıyla dışarı atmaya çalışırlar ancak bu davranışlar daha fazla sorun yaşamalarına neden olur.

Burada çocukların bu tarz davranışlarında etkili olduğunu düşündüğüm görüşlerimi sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Biz ebeveynler evliliğimizi bir düzen içerisinde devam ettirmeyi henüz başaramadan bir çoğumuz anne-baba adayı oluyoruz. Henüz çocuk sahibi olmaya hazır mıyız? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz. Bu nedenle çoğunluğumuz bu sorumluluğa hazır olmadan çocuk sahibi oluyoruz. Çocuklarımızı yaşamımızın merkezine koyuyoruz. Çocuklarımızı bir birey olarak kabul etmekte zorlanıyoruz. Çocuk yetiştirirken geleneksel yöntemleri kullandığımız gibi değişen çağa uygun yöntemleri de kullanıyoruz. Bu arada çocuklarımıza iyilik yaptığımızı zannettiğimiz davranışlarımızla istemeden de olsa çocuklarımıza yanlış örnekler oluşturabiliyoruz. Bu durumlara eğitim düzeyi, sosyoekonomik yapı, kültürel yapı, yaşam standartları gibi etkenlerin neden olduğu bilinmektedir. Buradan hareketle sadece çocuklarımızı sorun olarak görmek bizi yanıltabilir. Biz de ebeveyn olarak kendimize düşen payı aldıktan sonra oyun terapisine dönebiliriz.

Son yıllarda oyun terapisi genel olarak uyum sorunu yaşayan çocukları anlamak, onlara yardım edebilmek için etkili bir yöntem yöntemdir. Çok geniş bir yelpazesi vardır. Davranış sorunlarından, uyum sorunlarına, aşırı saldırgan, hiç engellenmemiş ya da aşırı bastırılmış, içe çekilmiş, engellenmiş çocuklara uzanan geniş bir alanı bulunmaktadır. Oyun terapisinde aslında çocuğa verilmek istenen ileti; ben senin için buradayım, ben senin duygularını anlıyorum, ben seni işitiyorum, bana güvenebilirsin. Burada koşulsuz olarak olduğun gibi kabul edildiğini bilmelisin…. Bu nedenle oyun terapisi bir süreci ifade eder. Terapistin uyması gereken bir takım ilkeler vardır. Bunlara mutlaka terapi sırasında uyulmalıdır. Terapistle çocuk arasında geçen ilişkinin terapi odasının dışına çıkmaması güven duygusu açısından önemlidir. Ebeveynlere çocuğunuzun davranış sorunlarını çözeriz, bütün uyum sorunlarını hallederiz gibi kesin ifadeler kullanmak bizlerin yanlış anlaşılmasına neden olur. Biz oyun terapistleri çocuğun ihtiyaç duyduğu desteği sağlayarak onların yaşadıkları duyguları yansıtmalarına yardımcı oluruz.

Çocuklarımıza ihtiyaç duyduğu desteği vermek için ciddi bir uyumsuzluk sorunu olmasına gerek yoktur. Zaten çocuklarda kendilerini sorun kaynağı olarak görmezler. Bu durumdaki çocuklar kendilerini yalnız hissederler. İstenmeyen davranışları yüzünden durumları sürekli kötüye gider. Bu kısırdöngünün dışına çıkabilmeleri için oyun terapisi aracılığı ile duygularını ifade etme imkanı bulur. Çocuk kendisinin sevildiğini , güvende ve başarılı olduğunu hissettiğinde yaşama dört elle sarılır. Hayatın iniş ve çıkışları karşısında güçlü durmayı başarır. Bir çocuk mutsuz olduğunda , bu durum gözlerinden belli olur. Çocuklar onlara uzanan her yardıma tüm duyarlılıklarıyla tepki verirler. Oyun terapisinde çok uyumsuz davranışları olan çocuklar bile çabuk tepki verirler. Bu yöntemle çocuklar duygularını yansıtmak ve kendilerini anlamak için fırsat yakalamış olurlar.

Oyun Terapisti
Serap Yıldıran
Elan Vital Danışmanlık Merkezi
0 536 562 60 88

Fotoğraf Aslı Şakar'a aittir.

EMDR

Yaşam olayları nasıl etkilemektedir? Kendi seçimlerimizle mi yoksa anılarımızın tetikledikleri ile mi yaşarız? Savaşmak mı? Uzak durmak mı? Mutlu olduğumuzda anın tadını çıkarmak mı? yoksa Mutsuz olurum korkusuyla an'ı yaşayamamak mı?

EMDR ile bugüne kadar her yaştan yaklaşık 2 milyon kişinin farklı tiplerde psikolojik rahatsızlıklarının başarıyla tedavi edilmesi sağlanmıştır. Sadece travma ile ilgili çalışmalarda %77-99 oranında başarı sağladığı bilinen güçlü bir psikoterapi yaklaşımıdır.

Tarihsel Gelişimi

1987 yılında Dr. Francine Shapiro parkta bir bankta otururken kendisi için üzücü ve sıkıntı veren bir olayı düşünür. Bu sırada karşısında tenis maçı oynanmaktadır. Dr. Shapiro tenis topunun her hareketini gözleriyle takip eder ve bunu yaptıkça sıkıntısında azalma hisseder. Hissedilen bu etkiye neyin sebep olabileceğini araştırmaya başlar ve göz hareketlerinin rahatsız edici düşüncelerin şiddetini azaltabildiğini tesadüfen keşfetmesiyle oldukça etkili bir yöntem olan EMDR'yi keşfetmiş olur. (TSSB üzerine ilk kontrollü çalışma Journal of Travmatic Stress, 1989)

Bu tarihten itibaren EMDR, terapistlerin ve araştırmacıların katkılarıyla hızlı bir şekilde gelişmiştir. EMDR travma dışında da tanı almış birçok farklı duruma özel standartlaştırılmış protokolleri bulunan bütüncül terapi yöntemidir.

Çalışma Mekanizması

EMDR hızlı göz hareketleri ve uyarılarla rahatsızlık veren anılara karşı duyarsızlaşma ve bunları yeniden işleme sürecidir. Bir deneyimle öğrenmenin gerçekleşmesi beyindeki fizyolojik temelli bir sisteme bağlıdır. Beyin yapılarından biri olan Talamusun görevi koku hariç bütün duyuları serebruma yani istemli faaliyetlerin geliştirildiği bölgelere aktarmak, bazılarına belli gecikmeler koymak, bazılarını tamamen iptal etmek ve benzeri düzenlemeler yapmaktır. Duyu organlarından gelen çeşitli bilgileri yorumlayarak hangi bölgeye iletilmesi gerektiğine veya iletilmesine gerek olup olmadığına karar verir yani filtre görevi görür. Talamus bazı durumlarda kişi daha önce travmatik bir olaydan geçmişse bilgiyi serebral kortekse iletmez, amigdalaya gönderir. Beynin bir diğer yapısı olan amigdala için "Ne olursa olsun hayatta kal" bölgesi diyebiliriz. Amigdala acelecidir, hemen ateşlenir, hemen durulur, hemen saldırır içgüdüsel olarak içinden ne geliyorsa onu anında uygular. Örneğin; deprem anında 6.kattan balkondan aşağıya atlayarak kurtulmayı düşünmek amigdala kararı diyebiliriz.

Fizyolojik temelli sistem; travmatik ya da çok fazla rahatsız eden olaylar yaşandığında bozulabilir.

EMDR yaşanan rahatsızlıkların, olumsuz duygu, düşünce, davranış ve kişilik özelliklerinin ardında sağlıklı işlenmeyen veya izole edilmiş anılar olduğunu düşünür. Bu işlenmemiş anılar şimdiki zamanda ki olaylar tarafından tetiklenmektedir. EMDR bu işlenmiş anıların yeniden işlenmesini sağlar ve bilginin uyum sağlayıcı şekilde depolanmasını gerçekleştirir. Kişi artık rahatsızlık hissetmez.

EMDR Tedavisi Sonucunda


  • Kişi duygusal ve fiziksel olarak rahatlar (Duyarsızlaşma)
  • Tepkilerde farkındalık sağlanır.
  • Yeni yaşam olaylarında öğrenme ve adaptasyon kolaylaşır.
  • Dirençlilik artar.
  • Kişisel gelişime katkı sağlar.
  • Bütün işlevselliği yüksek terapi yöntemlerinde olduğu gibi EMDR tedavisinde de danışanın tedavi sürecini öğrenmesi ve bunu kendine uygulayabiliyor olması önemlidir. Kişi bu süreçte adaptif yöntemleri yaşamında uygulayarak işlevselliğini bozan problemleri de çözmüş olur.


                                                                   Arbre Du Tenere

Psikolog Gülşah Güven Ataşoğlu
Elan Vital Danışmanlık Merkezi
 0 536 562 60 88


13 Mayıs 2020 Çarşamba

KORONA VİRÜS SALGINI VE TRAVMA


Korona ve Travma

Dünyada genelinde yaşanan korona virüs salgını nedeniyle çok zor günlerden geçiyoruz. Yaşadığımız bu süreç birçok şeyi yeniden gözden geçirmemize ve düşünmemize sebep oldu. Bireylerin yaşamlarını, varlıklarını tehdit eden, herkes için sıkıntı verici bir niteliği olan bu küresel salgının sonuçlarından biri de insanların yaşadığı travmadır.

Yaşadığımız bu travmatik dönemde belirsizliklerin olması, hastalığın kendisine veya ailesine bulaşacağı korkusu, kendini güvende hissetmemesi gibi yaşanan yoğun duygular kaygı kaynağı olacaktır. COVID-19 hastalığının tedavisinin tam olarak bilinmemesi ve bu süreçte sevdiklerinden ayrı olma, özgürlüğünü kaybetme, çaresizlik duygusu, öfke sorunları gibi davranış  ve iletişim sorunlarının yaşanmasına neden olabilir. Toplumda salgın nedeni ile sadece günlük yaşam biçiminin değişmesi bile  bireylerde travma tepkilerine yol açabilir. Bu gibi durumlarda akut stres bozukluğu ya da  travma sonrası stres bozuklukları  görülebilir. Ancak travma yaşayan her birey olayları  ya da durumları aynı şekilde algılamaz ve aynı şekilde tepki de vermez. Bu süreç bitiminde bazılarımız kendiliğinden normale dönerken, bazılarımız ise travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ile mücadele edeceğiz.


Travma Nedir?

Travma; bireyin yaşamsal tehlike, yaralanma, cinsel saldırı gibi olaylara fiilen maruz kalması ya da bunların kıyısından dönmesi, bu tür olaylara tanıklık etmesi veya bir yakınının başına böyle bir olayın gelmesi olarak kabul edilir(DSM-5;APA,2013). Amerikan Psikiyatri Birliği ise travmatik stresi, "ölüm veya ölüm tehdidi ciddi yaralanma ya da olgunun kendisi ya da çevresindekilerin fiziksel bütünlüğünü tehdit edecek bir durum karşısında hissedilen yoğun korku ve çaresizlik durumudur" şeklinde tanımlar.

Hayat, travmatik stres yaratabilecek birçok yaşantı ile doludur. Bireylerin  travmatik olay ile ilgili tepkileri çeşitlilik gösterebilir. Tabi ki bu duruma etki eden  pek çok etken  de bulunmaktadır. Bu etkenler arasında  bireyin içinde bulunduğu sınıfsal yapı, sosyo-ekonomik durumu, kültürel özellikleri, bireysel özellikleri ruhsal tepkilerini etkilemektedir. TSSB yaşayan kişiler travmatik olayla ilgili anıları rahatsız edici biçimde zihinde sürekli tekrar eder. (flashback) Kişi bu olayın tekrar yaşanacağı ihtimalini  düşünerek kaygı yaşar ve günlük yaşamında işlevselliği kısıtlayacak uygulamalara gider.

TSSB'da anormal ve aşırı miktarda düşünme (ruminasyon) durumunda düşüncenin bastırılmaya çalışılması, kaçınma gibi adaptif olmayan (uyum bozucu) yöntemleri sıklıkla kullanmakta ve üst bilişsel (bilişleri kontrol eden, düzenleyen ve değerlendiren üst düzey bilişsel yapı) boyutta bunların işlevsiz olduğu kişi tarafından fark edilmemektedir. Yani kişi burada işlevsel olmayan başa çıkma yöntemlerini alışkanlık haline getirir ancak bu durum asıl problemin kaynağına bir çözüm getirmez.

TSSB tedavisinde belirtilerin sıklığına ve şiddetine bağlı olarak ilaç tedavisinin yanında psikoterapi yöntemleri oldukça etkili olmaktadır. Bazen ilaçsız sadece psikoterapi yöntemleriyle bireyde iyileşme sağlanmaktadır. Bilişsel  Davranışçı Terapinin ve EMDR (Göz Hareketleriyle Yeniden İşleme) yönteminin TSSB ve buna eşlik eden birçok  psikolojik rahatsızlık üzerinde oldukça etkili olduğunu göstermektedir.


Ruhsal etkilenmeyi azaltmak için ne yapabiliriz?

Yaşadığımız duygu ve düşünceler göz ardı edilmemelidir. Sevdiklerinden haber alma, iletişim olanaklarının sağlanması, bilgi kirliliğinin önlenmesi, karantina sürecinin  kendisinin bir travmatik etkene dönüşmesi engellenmelidir.

Son olarak Covid-19 ile ailece mücadele etmiş bir birey olarak eklemek istediklerim var, "Bu dönem, insanların birbirine ihtiyaç duyduğu, yoğun ve karmaşık duyguların yaşandığı, "neden?", "niçin?" sorularının sorulduğu, yine sevdiklerinin yanında olduğunu bilmek arzusu, sesini duymanın mutluluk kaynağı olduğu bir dönem…"

Duygularınızı ifade etmekten çekinmeyiniz. Sizlere en iyi gelecek olan şey bu süreçte deneyimlerinizi konuşmak ve paylaşmak olacaktır. Travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor ve baş edemediğinizi düşünüyor iseniz, uzmanlardan  yardım almaktan çekinmeyiniz.

DİSLEKSİ

“Disleksili olmanın ne demek olduğunu asla anlayamayacaksınız. Bu alanda ne kadar uzun süredir çalışıyor olursanız olun, isterseniz çocuklar...