20 Kasım 2019 Çarşamba

SINAV KAYGISI

                                                         Beyazıt Devlet Kütüphanesi

        Sınav kaygısı öğrencileri duygusal olarak zorlayan akademik başarıyı düşüren, aile içi iletişimi ve etkileşimi olumsuz yönde etkileyen önemli bir sorun haline gelebilmektedir.

        Sınav kaygısı yaşayan öğrencilere düşünce, duygu ve fiziksel boyutta bakıldığında bir takım sıkıntılar yaşadığı görülmektedir. Genellikle öğrencide "Sınavda başarısız olacağım", "Ne kadar çalışsam da anlamıyorum, aptal gibiyim", "Konular çok fazla zaten yetiştiremem" gibi olumsuz otomatik düşünceler gelişir. Bununla birlikte öğrencide gerginlik, çok fazla endişe, sinirlilik gibi duygusal belirtiler ve karın ağrısı, mide bulantısı, ağız kuruluğu, uyku ve iştahta düzensizlik gibi fiziksel belirtiler görülebilir. Öğrenci farkında olmadan davranışları üzerindeki kontrolünü yitirir.

        Bu süreçte ebeveyn tutumu oldukça önemlidir. Genellikle aileler kaygılarını çocuklarına yansıtmakta, yüksek beklentiler içerisine girmekte ve başkalarıyla mukayese ederek çocuğunun düşük not aldığını düşünmektedir. Öncelikle aile çocuklarının ilgi, yetenek ve yeterliliklerinin farkında olmalıdır. Bu süreçte aile çocuğuna karşı destekleyici ve güven verici tutum içerisinde olmalıdır, sevgisinin herhangi bir bedeli olmadığını ve her koşulda sevgisinin devam edeceğini çocuğuna hissettirmelidir. Anne-Baba ve çocuk eksiklikleri birlikte tespit ederek  tamamlamaya çalışmalı, duygu ve düşünce paylaşımında bulunmalı ve çocuğunu başkalarıyla karşılaştırmaktan kaçınmalıdır. Gerçekçi beklentiler, uygun aile ortamı sağlama, sınavı çok yüceltip ölüm-kalım meselesi haline getirmeme anne-babalar için yol haritası olmalıdır.

        Sınav kaygısı yaşayan öğrencilerin bu durumla başa çıkabilmesi için;
  • Olumsuz otomatik düşünceler yerine alternatif düşünceler yerleştirilmelidir. Örneğin, "Sınavda başarısız olmam dünyanın sonu değil", "Zamanım kısa ama bu zamanı verimli şekilde kullanabilirim"
  • Gerçekçi hedefler belirlenmeli
  • Öğrenme odaklı çalışmalı
  • Bu süreçte bir takım nefes ve gevşeme egzersizleri önerilebilir.
  • Beslenme ve uyku düzenine dikkat edilmeli
  • Zamanı iyi kullanma ile ilgili planlama yapılmalı
  • Sınav sonrasında rahatlatıcı etkinlikler yapılabilir.

        Bunlar sınav kaygısı ile baş edebilmeniz için yardımcı olacağını düşündüğümüz tavsiyelerimizdir. Elbette ki her bireyin ihtiyaçları farklı olacaktır. Bu süreçte anne-baba ve çocuk arasında etkili bir iletişim olması ve gerek görüldüğünde bir uzman desteği alınması önemlidir.


                                                Trinity College Library - Dublin/İrlanda

"Pro captu lectoris habent sua fata libelli" yani "Bir kitabın kaderi okuyucusunun kapasitesine bağlıdır."

Çocukların kaderi de belli bir oranda ebeveynlere aittir.

13 Kasım 2019 Çarşamba

HANGİ YOL? / ÇÖZÜM NE?



Hayatın ilk yıllarından itibaren problemlerle başa çıkma becerilerimizin oluşmaya başladığını söyleyebiliriz. Hayatın her dönemi aşmamız gereken bir takım durumlar içerir. Bu durumlara çözüm üretmek hayata adaptasyonu arttırır ve bizleri daha tecrübeli kılar.

Bir bebek her ağladığında karnının doyurulması ile, her acıktığında ağlamayı öğrenir. Çocuklarda ilk öğrenme taklit etme ile oluşur. Çocukların ilk rol modeli anne ve babalarıdır. Annesini yüksek bir yerden bir şey almak için sandalye kullandığını gören 2 yaşındaki bir çocuk yüksek bir yerden bir şey almak istediğinde sandalye ya da koltuğun üzerine çıkmayı deneyebilir. Zaman ilerledikçe problem çözme becerilerimiz gelişir ve değişir. Problem çözme becerilerimizin gelişmesi kendi kendine yeten bireyler olmamızda önemli rol oynar.

Unutmayın ki, "yaşam güçlü olanı değil, uyum sağlayanı ayakta tutar."

Baskıcı, çok koruyucu ve kontrolcü ebeveyn tutumları çocukların problem çözme yeteneklerinin gelişmesine zarar verir.

Çocuklarda problem çözme becerisinin gelişimine yönelik ebeveyn tutumu çok önemlidir. Bu konuda bizim size önerebileceklerimiz;

  1. Oyunlarınız, göz teması, fiziksel temas ve konuşma gerektiren oyunlar olsun. Destekleyici cümleleri unutmayın. Bizler gibi çocukların da motivasyona ihtiyacı  vardır.
  2. "Az laf, çok iş". Çok fazla müdahale yerine, ortam ve koşul hazırlayın. Özellikle erken çocukluk döneminde sade bir ev düzeni çocuğun hareket alanını kısıtlamaz.
  3. Günlük yaşamda yaptığınız işleri çocuğunuzla konuşun. İşinizi yaparken aynı zamanda çocuğunuzla konuşabilir ve işinizi nasıl yaptığınızı anlatabilirsiniz.
  4. Puzzle yapın, karşılıklı bilmeceler sorun.
  5. Öyküler anlatarak "Kahramanın yerinde sen olsaydın, ne yapardın?" gibi sorular ya da belirli yerlerde durarak "Şimdi ne yapmalı?" gibi sorular sorun.
  6. Problem hakkında konuşun, çocuğun çözüm bulamadığı noktalarda seçenekler sunun ve çocuğun seçmesine olanak tanıyın.
Her çocuk özeldir ve gelişimi de birbirinden farklıdır. Bu nedenle çocuğunuzu daha iyi tanıyan siz ebeveynler olarak, bu temel maddeleri çocuğunuzun ilgi ve yönelimine göre daha da geliştirebilirsiniz.

11 Kasım 2019 Pazartesi

Sosyal Etkileşim ve Paylaşım Grupları Hakkında Bilgilendirme

Merhaba,

ELAN VİTAL Psikoloji ekibi olarak, "çocukları özel öğretim sürecinde olan anne ve babaların" toplumsal hayatta birçok sorunla karşılaştığını biliyoruz.

Bu anlamda özel eğitim gereksinimi olan çocuklarımızın anne ve babalarınında desteğe ihtiyacı olduğunu düşünerek bir çalışma yapmaya karar verdik ve bunu da https://instagram.com/psikoelanvital sayfamızda yayınlamış olduğumuz video ile sizlere duyurduk.

Ücretsiz olarak yapacağımız sosyal etkileşim ve paylaşım grupları ile ilgili olarak;

ELAN VİTAL SOSYAL ETKİLEŞİM VE PAYLAŞIM GRUPLARI

AMAÇ: Özel eğitim gereksinimi olan çocukların ebeveynlerinin günlük yaşamda karşılaşabileceği bireysel ve toplumsal sorunlarla ilgili yaşadığı sıkıntıları çözme becerilerini geliştirme, duygusal çözümlemeler sağlama, ortak sorunlar yaşayan kişilerle biraraya gelerek karşılıklı tecrübe ve deneyimlerle etkileşime girerek bireylerin ruhsal iyilik haline katkıda bulunmak.

HEDEF KATILIMCI: Özel eğitim gereksinimi olan çocukların anne ve babaları

HEDEFLENEN KATILIMCI SAYISI: Her grup için toplam 8 kişi

TOPLANMA GÜN VE SÜRESİ: Haftada 1 gün, (1-1.5 saat)

HEDEFLER:

  1. Ailelerin özel eğitim sürecinde edindiği tecrübeleri, yaşadığı duyguları diğer grup üyeleri ile paylaşarak etkileşimi arttırmak.
  2. Bu süreçte karşılaşabilecekleri sorunlarla ilgili problem çözme becerilerinin arttırılması.
  3. Bireylerin kişisel özellikleri ile ilgili güçlü yönlerini keşfederek farkındalığının arttırılması.
  4. Duyguların çözümlenmesi.
  5. Olumsuz duygularla başa çıkmada kullanabileceğimiz teknik ve yöntemlerin keşfedilmesi.
  6. Entegrasyon süreci hakkında bilgilendirme
  7. İletişim becerilerinin arttırılması
  8. Ruhsal iyilik hali
Sizden ricamız, bu çalışmayı ihtiyacı olan kişilere olabildiğince ulaştırabilmemiz için sizlerin de paylaşım yaparak bu sosyal projeyi desteklemenizdir.

İletişim için e-posta veya https://instagram.com/psikoelanvital  sayfamızda yer alan iletişim bilgilerimizden bize ulaşabilirsiniz.


6 Kasım 2019 Çarşamba

Oyun / Oyun Terapisi

"İnsanın gerçekten oynaması için yeniden çocuk olması gerekir."
                                                                           Huizinga

"Oyun insanın ilk sanatıdır."
                Jean Paul Sartre

"Oyun hayatın kuvvetlendirilmesi ve tamamlanmasıdır."
                                                      Ferdinand Stangel

   Oyunla eğitimde çocuk, yaparak ve yaşayarak öğrenir. Dokunur, görür, koklar, dinler, tadına bakar ve hisseder. Bunu yaparken de bütün duyularını kullanır.

   Oyun yoluyla sosyalleşen, "ben" ve "başkası" kavramlarının bilincine varan çocuk, vermeyi ve almayı da oyun aracılığı ile öğrenir. Böylece daha kalıcı ve doğal öğrenme süreci gerçekleşir.

   Çocukların oyun oynamayı ne kadar çok sevdikleri düşünülürse, oyunun eğitimde kullanılmasının ne kadar etkili ve kolay olacağı anlaşılabilir.

   Okul öncesi dönem çocuklarının kelime dağarcıklarının sınırlı olması bu yaş çocuğunun kendini konuşarak ifade etmesini güçleştirmektedir. Dolayısıyla bu duygusal ve davranışsal problemleriyle başa çıkmada bireysel psikolojik danışma çok işlevsel olmamaktadır. Okul öncesi dönem çocuğunun kendi dünyalarında olup bitenleri oyunlar aracılığıyla ve/veya sembolik araçlarla (Örn. oyun hamuru, resim, oyuncaklar gibi) aktarmaları duyusal ve davranışsal problemleri olan çocuklarla çalışırken oyun terapisini kullanmanın etkili olacağını göstermektedir. (Buchalter 2004, Sherwood 2004, Terwiel 2010).

   Okul öncesi dönem çocuğunun oyun terapisinden yararlanabileceği durumlar arasında;
  1. Ayrılma korkusu
  2. Aşırı çekingenlik
  3. Davranışsal gerileme (alt ıslatma, parmak emme gibi)
  4. Özgüven sorunları
  5. Uyku, yeme ve tuvalet sorunları
  6. Cinsel davranışlarla ve düşüncelerle aşırı meşgul olma
  7. Ailede yaşanan değişimlere uyum sağlamada yaşanan sorunlar
  8. Fiziksel nedeni olmayan mide bulantıları, baş ağrıları gibi rahatsızlıklar yer almaktadır (Pelham 1972, Johnson ve Stockdale 1975, Axline 1983, Beers 1985, Landreth 2002, Gürnal 2003, Bratton ve ark. 2005)

5 Kasım 2019 Salı

Çocukluk Döneminde Ebeveyn Tutum ve Davranışları

  1. Koşulsuz sevgi
  2. Tutarlılık
  3. Oyun
  4. Şartlara uygun kurallar / sınırlar
Yukarıda ki dört kavram özellikle erken çocukluk döneminde altın değerindedir.

  Koşulsuz Sevgi 

"Seni sadece sen olduğun için seviyorum", 
"Seni her şeye rağmen seviyorum", 
"Seni hiçbir koşula bağlı olmadan seviyorum",

koşulsuz sevildiğini hisseden çocuk kendisini değerli hisseder ve güven duygusu içinde hareket eder. Ailelerde sıklıkla karşılaştığımız, problemi çözmek adına kullandığı "ödevini yapmazsam seni sevmem", "yaramazlık yaparsan annen olmam" vb. gibi cümleler koşulsuz sevgi kavramıyla çelişen ifadelerdir. Bu tarz yaklaşımlar düşüncemizi doğru ifade etmediği gibi problemin çözümü içinde uygun olmadığından çocuk açısından sıkıntı yaratır. Oysa ki çocuklar için her koşulda sevildiğini bilmek, sosyal ve duygusal gelişimi için oldukça önemlidir. Bu ifadeler yerine sadece olumsuz davranışa yönelik ifadeler kullanılması daha uygundur.

   Tutarlılık

Ebeveyn tutumlarının tutarlılık göstermesi, anne ve babanın çocuğa yönelik tutumlarında duygu, düşünce ve eylemlerin kendi aralarında tutarlı olmasını kapsayan bir süreçtir. Tutarlı bir ortamda yetişen çocuğun daha sakin, güven duygusu gelişmiş, problem çözme becerisi iyi bir çocuk olma ihtimali yüksektir. Tutarlı olmanın yanında çocuğu tanımak ve gözlemlemekte önemlidir. Koyulan sınırların, kuralların şartlara göre değişmemesi, aynı davranışlar karşısında aynı tepkileri göstermek tutarlılığı ifade eder. "Evet" ve "Hayır" dediğimiz olay veya durumlar tutarlılık göstermelidir.

  Oyun

Tüm gelişim dönemlerinde, bize eşlik eden sadece isimleri değişen, rahatlatıcı etkiye sahip etkinliklerdir. Çocuklar için oyun asla basit bir süreç değildir. Erken çocukluk döneminde oyunlar çocuklar için hayata hazırlıktır. Yapılan araştırmalar oyunun çocuklarda karar verme, kurallara uyma, başkalarına karşı saygılı ve dürüst olma, işbirliği, davranış kontrolü üzerinde oldukça etkili olduğunu göstermiştir. Çocukla birlikte keyifle oynadığımız ya da çocuğun arkadaşlarıyla oynadığı oyunlar onun dünyasını aydınlatan bir ışık gibidir. Çocuk bu keyifli zamanları yaşamı boyunca hatırlar. 

Benim tavsiyem oyunların oyuncaklardan ziyade fiziksel aktivite içeren, anne ve baba ile fiziksel temasın sağlandığı, iletişim temelli olmasıdır. Bu tarz oyunlar dikkat ve motor becerileri geliştirdiği kadar sosyal-duygusal gelişim açısından da büyük faydalar sağlar. Problemli davranış sergileyen çocuklarda ihtiyaca göre yapılandırılan oyunlar terapi niteliğindedir.

  Şartlara Uygun Kurallar

Baskıcı olmayan, demokratik tutumlar içeren, çocuğun gelişimine ve ihtiyacına uygun kurallar çocuk için güvenli sınırlar oluşturur. Bu sınırlar çocuğun kendisini rahat hissetmesini sağlar. Kurallı ve düzenli yaşam kaygıyı azaltır. Sınırlarını bilen çocuk kendini güvende hisseder. Burada dikkat edilmesi gereken konulan kuralların çocuğun yaşına, gelişim düzeyine, ihtiyaçlarına uygun olması ve çocuğa kurallarla ilgili açıklama yapılmasıdır. kurallarla ilgili çocukla mutlaka konuşulmalı ve nedenleri açıklanmalıdır.

4 Kasım 2019 Pazartesi

Attentioner Therapy

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu çocukluk çağında başlayan ve ergenlikte de devam edebilen oldukça yaygın bir bozukluktur. Çocuklarda genellikle okulun ilk yıllarında fark edilir. Bu durum çocuğun okul hayatını, yaşıtları ile olan ilişkilerini, akademik başarıyı ve sosyal hayatını olumsuz etkiler.

Attentioner, ilaç kullanmadan 7-18 yaş arası bireyleri dikkat ile ilgili tüm yürütücü işlevlerini etkili biçimde iyileştiren bireysel / grup terapisidir.

Çocukların dikkatlerini daha iyi toplamaları ve sürdürebilmeleri sağlanır.

DİSLEKSİ

“Disleksili olmanın ne demek olduğunu asla anlayamayacaksınız. Bu alanda ne kadar uzun süredir çalışıyor olursanız olun, isterseniz çocuklar...