27 Ocak 2020 Pazartesi

SOSYAL FOBİ

Aslında birçoğumuz sosyal durumlarla ilgili belirli bir düzeyde kaygı yaşarız. Ancak tekrara dayalı olarak genellikle ortam ya da duruma alışırız ve kaygımız olayın seyri içinde azalır. Oysa "sosyal fobi" yaşayan kişilerde alışma ve olayın seyri içinde anksiyete de azalma görülmemektedir. Sosyal fobi yaşayan kişiler "olumsuz değerlendirme korkusu ve düşüncesi"ni yoğun ve sürekli hissettikleri için uyumsal beceri düzeyleri bu durumdan olumsuz yönde etkilenir.

Sosyal fobi en sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Türkiye'de üniversite öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada, öğrencilerin %24' ün de sosyal fobi saptanmıştır.


Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeği'nde kaygı yaratan sosyla durumlar şöyledir;
  • Topluluk içinde ilgi odağı olma
  • Toplum içinde telefonla görüşme
  • Israrlı bir satıcıya karşı koyma
  • Toplum içinde yemek yeme
  • Parti/Davet verme
  • Küçük bir grup etkinliğinde yer alma
  • Alınan bir malı iade etme
  • Toplum içinde bir şeyler içme
  • Önceden hazırlanmış bir raporu sözel olarak sunma
  • Yetkili biri ile konuşma
  • Çok iyi tanımadığı birinin gözlerinin içine bakma
  • Dinleyiciler önünde konuşma, rol yapma
  • İyi tanımadığı birine onaylamadığını veya aynı düşüncede olmadığını ifade etme
  • Partiye/Eğlenceye gitme
  • Yetenek ya da bilgi testine tabi tutulma
  • Başkaları tarafından izlenirken çalışma
  • Bir toplantıda hazırlıksız konuşma yapma
  • Başkaları tarafından izlenirken yazma
  • Birilerinin oturduğu odaya girme
  • Çok iyi tanımadığı biriyle telefonda ya da yüz yüze konuşma
  • Genel tuvaletleri kullanma
Sosyal fobisi olan kişiler bu durumlarla karşılaştıklarında bazı fiziksel belirtiler yaşayabilirler. Bu belirtiler, "korku, sinirlilik, yüz kızarması, ses titremesi, çarpıntı, karın ağrısı, mide bulantısı, terleme, nefes darlığı" şeklinde olabilir. 

Sosyal fobi tedavisi olan bir durumdur. Duruma göre, ilaç-terapi ikilisi ya da sadece terapi uygulanabilir. Öncelikle bireyin kişilik özelliklerinin belirlenmesi, sosyal fobiye eşlik eden diğer durumların incelenmesi, sosyal fobinin beslendiği kaynakların veya tutumların keşfedilmesi tedavi gidişatı açısından önemlidir.

Kurumumuzda sosyal fobi ile ilgili terapi çalışmalarının yanında, tekrara dayalı süreçler "saha çalışması" olarak yapılmaktadır. "Saha çalışması" ile terapi sürecindeki ilerlemenin günlük yaşama transferi sağlanarak kişinin bu deneyimleri pekiştirmesi sağlanır.

HELİKOPTER EBEVEYN



İlk olarak Cline ve Fay (1990) tarafından tanımlanan helikopter ebeveyn kavramı; çocuklarının eğitimi, güvenliği, her türlü faaliyetleri, kısacası çocuklarının hayatlarının tüm yönleri ile takıntılı sayılabilecek düzeyde ilgilenen, aşırı koruyucu, programlayıcı ve mükemmelliyetci anne babaların tutumlarını tanımlamak için kullanılan bir kavramdır (Lee ve Kang, 2018).

Bu tutuma sahip anne babalar üzerinde yapılan araştırmalarda; çocuklarının güvenliği ve akademik başarıları için abartılı davranışlar gösterdiklerinin farkında oldukları, bu tutumlarının sebepleri olarak ise toplumda çocuklara yönelik suçların artmasını, akademik rekabet ve dünyada hâkim olan sosyal ve ekonomik sistemi gördükleri saptanmıştır (Bristow, 2014).  Çocuklarının her faaliyeti konusunda onlar adına karar verme, onlara hedefler belirleme ve onların karşılaştığı engelleri onların yerine ortadan kaldırma (Segrin, Woszidlo, Givertz, Bauer, Murphy, 2012) en sık gözlenen helikopter ebeveyn davranışlarıdır.

Bir araştırmada bu durumun ebeveynlerin iletişim biçimlerine de yansıdığı saptanmıştır. Bu tür ebeveynler genellikle çocuklarının adına konuşmayı; “bugün çok yorulduk”, “bugün az yemek yedik” gibi, cümleleri ve çoğul özne kullanmayı tercih etmektedir (Kelly, Duran ve Miller-Ott, 2017).
Helikopter ebeveyn ile çocukları arasında yoğun bir iletişimin varlığı gözlense de bu iletişimin beklentiler, talimatlar, tavsiye verme, okul ödevleri, ideal davranışlar gibi konular etrafında yoğunlaştığı ve sığ bir iletişim olduğu saptanmıştır (Gottlieb, 2011).

Helikopter ebeveynlik genç kuşak anne babalarda ve sosyoekonomik düzeyi ortalamanın üstünde olan ailelerde daha fazla gözlenmektedir (Bradley-Geist ve Olson-Buchanan, 2014). Mobil telefon teknolojisi sayesinde helikopter ebeveynlerin sayısının ve çocuklar üzerindeki kontrol gücünün arttığı saptanan bir araştırmada, taşınabilir telefonların anneler ile çocukları arasında elektronik bir göbek bağı oluşturduğu yorumu yapılmıştır (Kelly vd., 2017).

Helikopter ebeveynliği bir tür anne baba tatmini olarak gören yazarlar olduğu gibi (Odenweller, Booth-Butterfield ve Weber, 2014), bu tutumun anne babaların kendi gerçekleştiremedikleri ideallerinin bir telafisi olarak değerlendiren yazarlar da vardır (van Ingen,vd., 2015).

Bu ebeveynlik stiline sahip anne babalar iyi niyetli olsa da (Kantrowitz ve Tire, 2006), bilimsel araştırmalar ve anekdot kanıtları önemli olumsuz sonuçlarının olduğunu bildirmektedir.
  • Ağrı kesici ve anksiyete-depresyon ilaçları kullanma (LeMoyne ve Buchanan, 2011), 
  • özgüven eksikliği ve yetişkin kimliği geliştirmede güçlükler (Padilla-Walker ve Nelson, 2012),
  • benlik saygısı (Rutherford, 2011), 
  • yüksek bir hak duygusu ile kendini gösteren narsist eğilimler (Segrin Vd., 2012), 
  • başkalarına bağımlılık (Shoup, Gonyea ve Kuh, 2009), 
  • problem çözme yeteneklerinin yeterince gelişmemesi (Gibbs, 2009),
  • psikolojik dayanıksızlık ve yıkıcı davranışlar (Gottleib, 2011) 
bu olumsuz sonuçlara örnek olarak gösterilebilir. Yapılan bir araştırmada da helikopter ebeveynlerin dış kontrol odaklı bireyler yetiştirdiği saptanmıştır (Besser ve Priel, 2011). 

Bu sonuçların yanında helikopter ebeveynliğinin öğrencilerin notlarını olumsuz etkilediği de gözlenmiştir. (Shoup Vd., 2009).

Avustralyalı ünlü çocuk psikoloğu Dr. Michael Carr-Gregg, ailelerin gösterdiği aşırıya kaçabilen bu tutumu “kar küreyici” olarak adlandırıyor. Carr-Gregg bu isimde “kar”ı çocukların önünde engel olarak tanımlarken aileleri de “küreyici” olarak nitelendiriyor.

Carr-Gregg, özellikle X Kuşağı ebeveynlerinin çocuklarının hayatını fazlasıyla kolaylaştırdığını ve bu sebeple çocukların karşılaştıkları problemleri kendileri çözemez ya da önlerine çıkan engelleri kendileri aşamaz hale geldiklerini vurguluyor. Bu da ister istemez ileriki yıllarda çocukları birer savunmasız bireye dönüştürüyor.

“Kar küreyici” olarak tanımladığı ebeveynlerin yaptığı pek çok yanlış var. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
  • Çocuklarını okula otobüs ya da servisle göndermek yerine, okulun kapısına kadar kendileri götürüyorlar.
  • Ev işlerine çocukları ortak etmiyorlar. Çamaşır ve bulaşık yıkama, dağınıklığı toplama ya da yemek yapma gibi eylemlerin hepsini kendileri yapıyorlar.
  • Çocukların ev ödevlerinin ya da dönem projelerinin en iyi şekilde olması için kimi zaman ebeveynler tamamını kendileri yapıyorlar.
  • Çocuklara para değerini öğretmek, para biriktirerek bir şeylere sahip olmasını beklemek yerine, fiyatı ne olursa olsun her istediklerini satın alıyorlar.

Dr. Carr-Gregg, “Bu kuşağın ebeveynleri önlerine çıkan engelleri ortadan kaldırarak, çocuklarının hayatını mümkün olduğunca basit ve kolay bir hale getirmeye çalışıyorlar. Dışarıdan bakıldığında bu hayranlık duyulacak bir şey çünkü hepimiz çocuklarımız için en iyisini istiyoruz ama böyle davranmak onlara dirençli olma konusunda hiçbir şey öğretmediği gibi, evden ayrılıp dünyayla yüzleştiklerinde çok savunmasız olmalarına neden oluyor.” 

Dr. Gregg, “Ebeveynlerin artık çok az zamanı var, kendilerini suçlu hissettikleri için de çocuklarını çok fazla şımartıyorlar.”

Bırakın işi çocuğunuz yapsın

Dr. Gregg, “Temel kural, ‘çocukların kendilerinin yapabilecekleri işleri onların yerine yapmamak’ olmalı” diyor. Çocukların düzenli olarak yaptıkları ev işlerinin olması, teknoloji kullanımlarının sınırlanması ve kendi özel alanlarının olması gerekli. Bu çocuklarda özgüven gelişimini destekler.

10 Ocak 2020 Cuma

Akıllı Cihazların Çocuklar Üzerindeki Olumsuz Etkileri



Akıllı cihazlar çocuklar üzerinde olumsuz fiziksel ve psikolojik sonuçlar doğuruyor. Özellikle dil gelişiminin en belirgin olduğu ilk 2 yaş için dijital medya ile tanışmaması oldukça önemlidir. Devam eden süreçte 2-3 yaş arası dijital medya ile geçirilen süre 30 dakikayı geçmemelidir.

Birlikte geçirilmesi gerek zaman dilimlerinde ebeveynlerin sürekli olarak akıllı cihazlarıyla ilgilenmeleri, çocukların kendilerini göz ardı edilmiş hissetmelerine yol açıyor.

Sevgili ebeveynler öncelikle bu işin sizin sorumluluğunuzda olduğunu unutmayın.

  • Akıllı telefonlar ihtiyaç dahilinde kullanılmalıdır.
  • Yatak odasına asla girmemelidir.
  • Yemek masasına getirilmemelidir
  • Ailenizle zaman geçirirken yanınızda olmamasına özen gösterin. Çocuklarınızla ilgilenirken telefonunuzu kontrol etmeyin.
  • Tableti ödül haline getirmek ise en büyük sakıncalardan biridir. Ödül ya da pekiştirici haline gelen akıllı telefon kullanımı bir süre sonra çocuğun ödül mekanizmasına etkileri nedeniyle bağımlılığa dönüşebilir ve çocuk ödülü hep ister hale gelebilir.
Akıllı telefonların çocuklarda uyku düzenini bozduğu da artık bilinen bir gerçektir. 13 yaşından önce Twitter ve Facebook gibi uygulamaların kullanılmaması önemlidir.


"Bilgeliği bulunmayan güç, kendi ağırlığından çöker!"
                                                                       Horatius


Not : Bu film, Viyana Film Festivali'nde en iyi kısa film ödülünü aldı.


POLYVAGAL TEORİ

                      


Psikiyatri profesörü Stephen Porges tarafından ortaya konan bu teori otonom sinir  sistemine yeni bir bakış getirmektedir.

Otonom sistemi; sempatik ("kaç" ya da "savaş"), parasempatik (hayatta kalma mekanizması "don") ve sosyal sinir sisteminden oluşmaktadır.

Porges, sosyal ilişkisellik olarak tanımladığı üçüncü mekanizmanın güvenlik hissi yaratmada ve sağlıklı komut belirlemede etkisi olduğuna değinir.

Kendimizi kötü hissettiğimizde havadan sudan konuşmak, cenazelerdeki anlamsız sohbetler, yüksek sesle şarkı söylemek "güvendesin bir tehdit varsa başa çıkabilirsin" mesajını Vagus'a (sosyal sinir sisteminin yer aldığı en uzun kranial sinir sistemi) verir.

Sosyal sinir sistemi, yeni doğanlar ile anneleri arasında çok önemli koruyucu bağ oluşturan mekanizmalardan (seslenme, işitme, görme teması, yüz ifadesi) oluşur.

Yeni doğan bebekler ten tene temas ve emme güdüsü ile anne bağları önceden kodlanmış olarak doğarlar. Ten tene temas ve dokunma ile kendini güvende hisseden bebeğin, anne ile kurulan bağ sayesinde korteksinin gelişimi olumlu etkilenmektedir.

Bebeğinizle ten tene temas, görme teması (yüz yüze) ve onunla konuşmanız kendini güvende hissetmesi için çok önemlidir. Bu süreç bebeğinizin yetişkinlik dönemini de etkilemektedir.

Porges'in de dediği gibi, "Güvende hissetmenin kendisi tedavidir."

OTİZM



Görememenin, duyamamanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebiliriz ama otizmin nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek/hayal edebilmek!

"Bir cam fanus düşünün, size ulaşmaya çalışanları ve neredeyse her şeyi engelleyen bir bariyer bu. Çevreye ilgisiz olduğunuzdan bu fanusun farkında bile değilsinizdir." Biraz olsun durumu anlayabildiniz mi? Bunu hayal edebilmek, düşüncelerimizde canlandırmaya çalışmak bile çok zor değil mi?

Aileler gelişim basamaklarındaki aksayışı iki yaş civarı fark ettiklerinden, "Otizm; genel de iki yaş civarı ortaya çıkan yaşam boyu süren, bireyin sosyal ve iletişim becerilerini kazanmasını engelleyen gelişimsel bozukluk" olarak tanımlanmaktadır.

OTİZM, HASTALIK DEĞİLDİR.

Otizm tanılı çocuklarda,
  • İnsanlarla ilişkileri anlık istek ve gereksinimleri gidermekle sınırlıdır. İsteği yerine geldiği anda iletişimi keser.
  • Dili tekdüze kullanır, söylenenleri tekrarlar.
          "susadım" yerine "susadın mı" şeklinde
  • Tek başınalık, tek düzelik, ısrar ve ayrıntılara dikkat ederek rutin davranışlarda bulunur.
  • İletişim kurma ve başkalarıyla ilişkiye girmede güçlük yaşar.
  • Tek bir amaca yönelik oluşları
  • Kendi yaptıkları iş hakkında başkalarının düşüncelerini önemsememe
  • İlgisiz kalmak
  • Uygunsuz şekilde gülmek
  • Göz teması kurmaz
  • Aynılığı tercih eder.
  • Objeleri döndürmekten hoşlanır.
  • Fiziksel temastan hoşlanmaz.
Kız çocuklarına oranla oğlan çocuklarında dört kat daha fazla görülür. Nedeni tam olarak bilinmemektedir.

Erken tanı ve tedavi önemlidir. Uygun bir biçimde düzenlenmiş çok yönlü tedavi planlamasıyla semptomların azalması ve normal bir gelişim sağlanması mümkündür.

Otizmde belirgin bir artış varmış gibi gözükse de, bu durum aslında büyük oranda tanı koyma kriterindeki değişikler, aile ve sağlık çalışanlarının farkındalığının artmasına bağlıdır.

Aşıların otizmle ilgisi bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar sonucunda aşı ile otizm arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Bu iddialar, İngiliz cerrah Andrew Wakefield'ın tıp dergisi Lancet'te yazdığı daha sonra yayından kaldırılan makalesine dayandırılmaktadır. Wakefield'ın 12 hasta üzerinde yaptığı çalışmada, istediği sonuçları alabilmek için parametreleri tekrar tekrar değiştirdiği, örneklerinin (12 hastanın) rastgele belirlenmediği özel olarak seçildiği tespit edilmiştir. Ciddi mesleki suiistimaller ve etik dışı uygulamaları sebebiyle "Hekimlik Lisansı" iptal edilmiştir. 


Aşı, toplum sağlığını ilgilendiren ciddi bir konudur. Bu nedenle alanında uzman hekimlerimizin uyarılarını lütfen dikkate alalım.

DİSLEKSİ

“Disleksili olmanın ne demek olduğunu asla anlayamayacaksınız. Bu alanda ne kadar uzun süredir çalışıyor olursanız olun, isterseniz çocuklar...